Abhazya Tarihi
Abhazya ve Abhaz halkının tarihi binlerce yıl öncesine dayanır. Tarihsel olarak Abazg, Apsil, Sanig ve Misimyanlıların etnik bütünleşmesi sonucu oluştuğu kabul edilen Abhazlar, Abhazya’nın otokton yani yerli halkıdır. VII. Yüzyılın ortalarında kurulan Abhaz Krallığı, X. ve XI. yüzyıllarda Batı Gürcistan’ı da içine alacak şekilde sınırlarını genişletmiştir. İlerleyen yüzyıllarda Moğol, Pers, Arap ve Bizans istilalarına göğüs geren Abhazlar, 1200 yılı aşkın bir devlet geleneği ve deneyimine sahip, Karadeniz’in en güçlü devletlerinden biri olarak yüzlerce yıl bölgede hüküm sürdü. XV. Yüzyılın ortalarında Osmanlı, 1810′da da Rusya’nın kontrolüne geçti ise de, tüm bu dönemlerde de Abhazya’nın siyasi varlığı ve devlet yapısı farklı şekillerde devam etti.
Abhazlar, Kafkas-Rus Savaşlarında da, Çarlık Rusya’sının sömürgeci heveslerine karşı kardeş Kuzey Kafkasya halklarının yanında yer aldılar. Kuzey Kafkas Halklarının Çarlık Rusya’sına karşı kitlesel son direnişini, Abhazların yaşadıkları Ahçıpsı bölgesi Gubadu topraklarında yapmışlar ve mağlubiyetle sonuçlanmıştır. (Şu an Rusya Federasyonu sınırları içinde, Soçi şehrinin kuzeyinde yer alır ve Krasnaya-Polyana “Kızıl çayır” ismini alır.)
21 Mayıs 1864 günü direnişin sonu ve Sürgün’ün başlangıç tarihi olarak kabul edilir. Bu tarih Abhazya, Kuzey Kafkasya ve diasporada Abhaz ve Kuzey Kafkas Halklarının Büyük Sürgünü ismiyle anılır. Ayrıca, her yıl bu tarih SÜRGÜN YILDÖNÜMÜ olarak anılmaktadır.
Abhazlar ve komşu Kuzey Kafkas Halklarının büyük bölümü, Kafkas-Rus savaşlarında sonra Çarlık Rusya’sı tarafından sürgünle cezalandırılarak anavatanlarından uzaklaştırılmışlardır.
Ekim 1917’de Bolşevik Devrimi ile Rus Çarlık dönemi sona erer ve Rusya’da Bolşevik yönetim iktidara gelir. Abhazya’da da Bolşevik yönetimi iktidara geçer. Bunu kabullenmeyen Gürcü Menşevikler, 17 Mayıs 1918’de Abhazya’ya saldırır, ele geçirir ve soykırıma girişirler. Abhazya milliyetçi direniş güçleri bu işgale karşı koyar ve birkaç yıl sürecek istikrasız bir dönem yaşanır.
04 Mart 1921’de Abhazya’da, tekrar Bolşevik yönetim iktidara gelir “Abhazya Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti”nin kurulmasıyla siyasal-hukuksal ve kültürel olarak bağımsız bir devlet statüsü kazanılır. Bu devlet, kısa bir dönem sonra da “Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği”nin kuruluşunda bağımsız bir devlet olarak yerini alır.
Abhazya, Sovyetler Birliği’nin içinde 10 yıl bağımsız bir devlet olarak varlığını sürdürürken, 1924’te Lenin’in ölmesiyle iktidara gelen, Gürcü asıllı Sovyet lider Josef Stalin tarafından halkın iradesi ve istemi dışında 1931 statüsü düşürülerek Gürcistan’a bağlamıştır.
Josef Stalin, 1931 yılından 1953 yılında ölümüne kadar geçen sürede, kendisi gibi Gürcü asıllı Kafkasya gizli polis şefi Lavrenti Beria ile birlikte sürdürdükleri Abhazları Gürcüleştirme politikası kapsamında toplumsal hakların gasp edildiği, soykırım, işkence gibi insanlık suçlarının işlendiği bir dönem olmuştur. 1893–1936 yılları arasında yaşayan Abhazya’nın önemli devlet adamı, halk önderi, Abhaz Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti’nin kurucularından ve ölümüne kadar ülkeyi yöneten Nestor Lakoba, resmi olarak davet edildiği Gürcistan’ın başkenti Tiflis’te Abhaz halkını sistematik olarak yok etme planı çerçevesinde Lavrenti Beria tarafından davet edildiği evde yemeğine zehir konarak öldürülmüştür. Lakoba’nın eşi Sariya ve oğlu Rauf da daha sonra tutuklanmışlar ve insanlık dışı işkenceler sonucunda cezaevlerinde trajik biçimde hayatlarını kaybetmişlerdi. Abhaz halkının aydınları bir bir gizlice yok edilmişlerdir. Abhazya yakın tarihinin en trajik dönemlerinden birini yaşanmıştır.
Abhazlar, kimliklerini, dillerini, kültürlerini koruma ve var olma mücadelesini sürdürürken Sovyetler Birliği’nin 1980 yılların ortalarının son döneminde Mihail Gorbaçov’un liderliğinde ülkede demokratik yumuşama ve açılım (Glasnost ve Perestroyka) amacıyla uygulanmış politikaların sonunda Sovyetler Birliği dağılma noktasına gelmiş ve birliktelikleri sona ermiştir.
Sovyetler Birliği Yüksek Konseyi (Supreme Soviet), 03 Nisan 1991 tarihinde, Sovyetler Birliği’nden ayrılacak Birlik Cumhuriyetleri’nin, “Ayrılma Sorunlarının Düzenlenmesi” hakkında bir kanunu kabul etmiştir. Bu kanuna göre birliğe üye cumhuriyetler, Sovyetler Birliği’nden ayrılmaya karar verdikleri takdirde; Otonom Cumhuriyet olma ve Sovyetler Birliği içinde kalma ya da kendi hukuki statülerini belirleme ve kendi kendilerini yönetme hakkı tercihlerine sahiptir.
SSCB’yi oluşturan Cumhuriyetlerin, 25.12.1991 tarihinde birlikteliklerine son verilmesinden sonra, birliğe üye diğer devletler gibi Abhazya Cumhuriyeti de, 1921 yılında Sovyetler Birliği oluşturulurken bağımsız bir devlet olarak yer almışken Gürcü asıllı Sovyet lider Josef Stalin tarafından Abhaz halkının iradesi ve istemi dışında 1931 yılında statüsü düşürülerek Gürcistan’a bağlamıştı. Bu nedenle Sovyetler Birliği’ne son verildiğinde hukuken bağımsızlık hakkı doğmuştur. Devletin kanuni belgeleri, antlaşmaları ve çeşitli gerekçeler, uluslar arası hukukun “Halkların Kendi Kendini Yönetme” hakkı da göz önünde bulundurularak 23 Temmuz 1992 tarihinde egemen, demokratik, bir hukuk devleti olduğunu ilan etmiştir.
Abhazya’nın ilan ettiği bu egemenliği kabul etmeyen Gürcistan, 14 Ağustos 1992 tarihinde Abhazya’ya saldırarak bir savaşa neden olmuştur. Yaşanan bu savaş ve Abhaz Halkının var olma direnişi Abhazya’nın lehine sonuçlanmış ve bağımsızlığını bir kez daha perçinlemiştir. Abhazya; 1992 yılından beri demokratik ve uluslararası standartlara göre yapılan seçimlerle belirlenen parlamento ve devlet başkanlığı, hükümeti, yargı organları, özgür basın, sivil toplum örgütleri ve ifade özgürlüğü gibi temel hak ve özgürlüklerin olduğu bağımsız bir devlettir.
Gürcistan’ın talebiyle, hiçbir nedeni olmadan Bağımsız Devletler Topluluğu tarafından 1996 yılında Abhazya’ya karşı uygulanmaya başlanan haksız ambargonun en sadık uygulayıcıları ABD, AB ülkeleri ve ne yazık ki Türkiye olmuştur.
Abhazya Cumhuriyeti’nin 03 Ekim 1999 tarihinde yaptığı referandumla, savaş sonrası yaşanan bütün olumsuz koşullar ve uygulanan her türlü ambargoya rağmen Abhaz Halkı bağımsız iradesiyle % 97,7 oranında bağımsız, demokratik ve hukuk devleti niteliklerine sahip Bağımsız Abhazya seçeneğinden yana tercihini kullanmıştır. 30 Ağustos 1993 tarihinde Abhaz-Gürcü savaşının bitiminden bugüne kadar kalıcı bir barış sağlanamamıştır. Henüz kalıcı bir barış sağlanamamış olmasına rağmen, ABD ve Türkiye başta olmak üzere Batılı devletlerin Gürcü ordusunun donatılmaları, eğitimleri, savaşa hazırlanmaları ve Gürcistan’a yaptıkları sınırsız silah yardımlarıyla gelecekte başta Abhazya ve Güney Osetya olmak üzere tüm Kafkasya’yı Gürcistan merkezli bir savaş ortamına yeniden sürükleyeceği bir gerçektir. Bunun bölgeyi devamlı tehdit altında bırakacağını, güven ve istikrarı yok edeceğini, telafisi zor sonuçların doğmasına sebep olacağı hususunda Türkiye ve dünya kamuoyunu bildirilmesine ve bütün uyarılara rağmen söz konusu devletlerin Gürcistan’a askeri yardımları devam etmektedir.
ABD, Türkiye ve Batılı ülkelerin silah ve politik desteğini arkasına alan Gürcistan, “halkların kendi kendini yönetme” hakkını yok sayarak, bölgede barış, güven ve istikrarı yok edecek saldırgan tutumunu her fırsatta sergilemektedir. 1991 ve 1992 yıllarında Güney Osetya ve Abhazya’ya saldırılarında istediği sonucu alamamış olmasına karşın Ağustos 2008’de de Güney Osetya’yı bir kez daha işgal etmeyi deneyen Gürcistan yaşlı, kadın, çocuk ayrımı gözetmeksizin ağır silahlarla giriştiği bombardımanla adeta terör estirerek yüzlerce sivil Oset’in hayatını kaybetmesine neden olmuştur. Artık, dünya kamuoyunun SSCB’den ayrıldığı andan bugüne kadar 3 büyük savaş çıkaran bu saldırgan devlete dur denebilmesi için çeşitli platformlarda baskı yapmaları, söz konusu devletlerin ise Gürcistan’a yapmakta oldukları silah yardımlarına son vererek Gürcistan’ı imzalamayı ısrarla reddettiği SALDIRMAZLIK ANLAŞMASINA imza koymaya zorlamaları bölgede kalıcı bir barışın gerçekleşebilmesi açısından çok büyük bir önem arz etmektedir.
Demokratik, sosyal bir hukuk devleti olarak 1992 yılından beri fiilen varlığını “Bağımsız” olarak sürdüren Abhazya Cumhuriyetinin bağımsızlığı, BM üye önce 26.08.2008 tarihinde Rusya Federasyonu tarafından ve daha sonra da Nikaragua, Venezüella ve Nauru devletleri tarafından tanınmıştır. Başta Küba, Arjantin yönetimleri olmak üzere birçok devlet tarafından da tanınması için diplomatik çalışmalar devam ettirilmektedir.