Published On: Per, Şub 9th, 2006

Kamuoyuna Duyuru

Share This
Tags

DEĞERLİ KOMUOYUNA

(09 Şubat 2006)

GÜRCİSTAN’IN ABHAZYA’YA YENİDEN SALDIRACAĞINA DAİR YOĞUNLAŞAN SPEKÜLASYONLAR ÜZERİNE BİR ÖN UYARI VE DEĞERLENDİRME

KAFKAS ABHAZYA DAYANIŞMA KOMİTESİ OLARAK;

DEVLETİMİZİ–TÜRK KAMUOYUNU, CAMİAMIZI, BASIN VE YAYIN KURUMLARINI–BAŞTA, AB–BM VE AGİT OLMAK ÜZERE ULUSLARARASI ÖRGÜTLERİ OLASI BİR TRAJEDİYİ ÖNLEMEK İÇİN GEREKLİ SORUMLULUKLARI ÜSTLENMEYE DAVET EDİYORUZ.

Kafkasya’nın müstesna köşelerinden biri olan Abhazya, 1992-1993’teki savaşın ardından Gürcistan’la kalıcı bir barış anlaşması sağlamayı umarken Tiflis’teki Amerikan destekli iktidar değişimiyle birlikte sorunu güçle çözme arayışlarının yeniden ağırlık kazandığına dair gelişmeler yaşanmaktadır. Abhaz-Gürcü savaşıyla birlikte Kafkas kökenli Türkiye Cumhuriyeti vatandaşları ve sivil toplum örgütleri tarafından kurulmuş olan Kafkas-Abhazya Dayanışma Komitesi, Gürcü yönetiminin Abhazya’yı Gürcistan’a katmak için 1992’de hapisteki mahkumları salıvermek suretiyle oluşturulan düzensiz gruplar ve milliyetçi çetelerle kalkıştığı işgal macerasını bu sefer Amerikan desteğiyle teşkil edilen ordu birlikleri ve sözde yasadışı paramiliter güçlerle deneyeceğine dair elde edilen bilgiler nedeniyle kaygılarını dile getirme ihtiyacı hissetmiştir.

Kafkas-Abhazya Dayanışma Komitesi, savaş sırasında Abhazya ile Türkiye’de sayıları 7 milyonu bulan Kafkas diasporası arasında köprü vazifesi gören, resmi makamlar arasında koordinasyon ve bilgi akışını sağlayan, savaş bitiminden bugüne kadar bu misyonunu eksiksiz devam ettiren sivil bir inisiyatiftir. Komite yalnız Abhazya değil Çeçenistan, Güney Osetya ve Kafkasya’nın diğer sorunları hakkında her kademedeki devlet ve hükümet yetkilileri, ilgili büyük elçilikler ve temsilcilikler, dünyadaki sivil toplum kuruluşları ve resmi organizasyonları bilgilendirme misyonunu icra etmektedir.

Kafkas-Abhazya Dayanışma Komitesi, bu özel misyonu gereğince, Gürcistan’ın en geç önümüzdeki bahar aylarında Abhazya Devleti’ne silahlı saldırı başlatacağına ilişkin son zamanlarda çeşitli iç ve dış yayın organlarında ve özel bilgi kaynaklarında yer alan spekülasyonları paylaşma gereği duymuştur.

Komite olarak, Gürcistan tarafından haksız ve hukuki dayanakları olmaksızın başlatılacak böyle bir askeri hareketin ne gibi acı ve olumsuz sonuçlar doğurabileceğini, ayrıca böyle bir savaşın hiç bir şekilde barışı sağlamayacağını açıkça ifade etmek istiyoruz.

GÜRCÜ YÖNETİMİNİN UZLAŞMAZ TUTUMU

Abhazya ile Gürcistan arasında bugüne dek barışın sağlanması için ciddi bir ortamın oluşmadığı bir gerçektir. Malum olduğu üzere; 14 Ağustos 1992’de başlayan savaş, 30 Eylül 1993’de Gürcülerin yenilgisiyle sona ermiş ve 14 Mayıs 1994’te tarafların ortak sınırlarında Uluslararası Barış Gücü konuşlandırılmıştır.

4 Nisan 1994’de Moskova, 1998’de Atina, 1999’da İstanbul, 2001’de Kırım’da taraflar arasında  görüşmeler yapılmış ancak arzu edilen barış sağlanamamıştır. Zira, Gürcistan yönetimi hiçbir şekilde Abhazya’nın gelecekteki statüsü ile ilgili kabul edilebilir bir öneri getirmemiştir. Bu yetmezmiş gibi Tiflis, Moskova’nın desteği ile Bağımsız Devletler Topluluğu tarafından 1995’ten itibaren Abhazya’ya ekonomik ambargo uygulanmasını ve Abhaz halkının dünyadan tecrit edilmesini sağlamayı başarmıştır. Bunun sonucunda Abhazya’ya insanların gitmesi, her türlü ulaşım ve yardımın yapılması, Abhazların seyahat, haberleşme, eğitim ve öğrenim özgürlüğü tamamen engellenmiştir. Bu insanlık dışı durum bugün itibariyle tüm şiddetiyle devam etmektedir.

Savaş sonrasında Abhazya Cumhuriyeti, Gürcistan’ın uzlaşmaz tutumu sonucunda kendi egemenliğini ilan edip devlet kurumlarını tesis etmiş, ‘de facto’ bağımsızlığını sağlamıştır.

Geçen süreç içerisinde Abhazya yönetimi Gürcistan ile federal veya konfederal bir yapıda ortak devletin kurulması tekliflerini masaya koymuş olsa da Gürcistan bunları kesinlikle reddetmiştir. Tiflis’e göre, taraflar ancak Abhazya’nın Gürcistan içerisinde azınlık haklarına sahip bir otonomi olmasıyla sorunu çözebileceklerdir. Bu önerinin kapsamı Mikhail Saakaşvili’nin Devlet Başkanı seçilmesi ile daha da daraltılmıştır. Tiflis’e göre Abhazya ve Güney Osetya ile ilgili sorunlar demokratik bir anlayış içerisinde barışçıl görüşmelerle çözümlenecektir. Ancak her iki halk için öngörülen statü ne hikmetse Gürcistan yönetimi tarafından açıklanamamaktadır.  Buna rağmen, Saakaşvili’nin iktidara geldikten sonra Acara Özerk Yönetimi’ne karşı uyguladığı askeri ve idari tedbirler Gürcistan yönetiminin ve Saakaşvili’nin demokratik ve barışçı çözümden ne anladığını açık olarak ortaya koymaktadır.

GÜRCÜ-ABHAZ İLİŞKİLERİ

Abhaz-Gürcü sorununun iyi tahlili için iki ülke arasındaki siyasi bağların geçmişini ortaya koymak gerekir. Abhaz halkı, bu gün yaşamakta olduğu topraklarda otokton bir halktır. Bunu Abhazya’da yapılmış arkeolojik ve antropolojik araştırma sonuçları açıkça doğrulamaktadır. En eski kaynaklar bu bölgede Abhazların çağın siyasal ve hukuki koşullarına uygun yönetimler kurduğunu ortaya koymaktadır. Bunun yanında yine tarihsel süreçte Gürcülerle birlikte zaman zaman ortak yönetimlerin kurulduğu da bir gerçektir. 4. ve 10. yüzyıl arasında çizilmiş haritalarda Gürcistan’ın coğrafyasını da kapsamak üzere bu bölge Abhazya Yönetim Bölgesi olarak adlandırılmaktadır. Dede Korkut destanlarında bile Abhazya’dan bahsedilirken “Kanı Abhaz” yani “Abhaz Hanlığı” tabiri kullanılmaktadır. Bu gerçekleri değiştirmenin ve inkar etmenin olanağı yoktur. 1801’de Gürcüler yönetimlerini Çarlık idaresi ile birleştirirken Abhaz yönetimiyle birlikte hareket etmemiş, Abhazya’daki yönetimler de bu tasarrufun dışında kalmışlardır.

Zamanla Kafkasya’da hem Osmanlı hem de Batı devletleri için askeri ve siyasi dengeler Ruslar lehine değişmiş, Osmanlı’nın Karadeniz kıyılarını ve elindeki kaleleri koruması imkansız hale gelmiştir.

1918’de Menşeviklerin desteği ve Almanların korumacılığıyla Gürcistan’da yerel feodal beyliklerin kurduğu Demokratik Gürcistan Cumhuriyeti bir takım Abhaz feodalleri ile Abhazya’nın Gürcistan’a katıldığına dair bir anlaşma imzalanmış ise de bu tarihi olay tamamen çarpıtılmakta ve Abhazların aleyhine kullanılmaktadır. Zira:

  • Menşevik destekli Gürcistan Cumhuriyeti Anapa’ya kadar uzanma olanağını elde ettiği halde hiç bir zaman bu toprakların da kendi cumhuriyetine ait olduğunu iddia etmemiştir. Abhazya da bu harekâtın kapsamında işgal edilmiştir.
  • Abhazya halkı kendi bünyesinde oluşturduğu devrimci birlikleri ile Demokratik Gürcistan Cumhuriyeti’ne ait birliklere karşı özgürlük savaşını vermek suretiyle Gürcistan’a katılma anlaşmasını imzalayan Abhaz feodalleri ile birlikte işgalci Gürcü birliklerini kendi topraklarından uzaklaştırmıştır.
  • Abhazya halkı bu savaşları verirken 11 Mayıs 1918’de kurulan Dağlı Halklar Cumhuriyeti’ne Bağımsız Abhazya olarak katılmış, Gürcistan’ın da bu katılıma hiçbir itirazı olmamıştır.

Daha sonraki aylarda, SSCB’nin oluşmasını müteakiben Abhazya halkı 26 Mart 1921’de Gürcistan Cumhuriyeti ile eşit hak ve statüye sahip bir cumhuriyet olarak SSCB’ye katılmak istediğini bir deklarasyonla kamuoyuna duyurmuştur. 28 Mart.1921’de Kafkasya bu deklarasyonu aynen onaylamıştır. Aynı karar 31 Mart 1921’de Lenin’e bir telgrafla bildirilmiş ama SSCB lideri hasta olduğu için olumlu veya olumsuz bir cevap verememiştir. Lenin’e gönderilen bağımsızlık mektubunun olumlu bir şekilde karara bağlanmasına dönemin Gürcü kökenli Milliyetler Komiseri Stalin’in engel olduğu gerçektir. Stalin Devrimci Abhaz Yönetimi’ne Gürcistan Cumhuriyeti ile eşit haklara dayalı bir federasyon oluşturmalarını ciddi olarak empoze etmiştir. Hatta Abhazya Yönetimi’nin talep ettiği mali yardım da bu nedenlerle işleme konulmamıştır. 21 Mayıs 1921’de Abhazya’nın yayınladığı deklarasyonu Gürcistan Yönetimi aynen kabul ederek bir beyanname ile kamuoyuna duyurmuştur. (Bunun için AB.A.S.S.R Hükümet Arşivi Vakıf Fond 38 iş 74 s.176’ya bakılabilir.) Ayrıca, Güney Kafkasya Konfederasyonu’nun kurulması esnasında Gürcistan ile

Abhazya’nın bu birliğe eşit haklara sahip devlet olarak katılma yolundaki beyanları da söz konusudur.

Ne var ki, bütün bu gelişmeler sırasında Sovyetler’deki yönetimin tamamen Stalin’in elinde bulunması ve yine Gürcü kökenli dönemin KGB Başkanı Beria gibi bir kişinin de Abhazya’dan sorumlu olarak Stalin’e yardımcı olması, Abhazya’nın bağımsızlık mücadelesinin bu halkın lehine sonuçlanmasına ve hukuken tamamlanmasına engel olmuştur. Burada tarihsel olarak çok önemli olan bir gerçeğin altını da özellikle çizmek istiyoruz. Gürcistan’ın 1921’de yapmış olduğu anayasada gerek Abhazya ve Abhazlar dahil edilmemiştir. Bunun üzerine Abhazya 1925’te kendi anayasasını yaparak egemenlik hakkını ilan etmiş ancak bu anayasa SSCB ve Gürcistan tarafından kabul edilmemiş, bunun üzerine 1927’de iki tarafın ortak bir anayasa hazırlaması gündeme gelmiştir. Gürcistan Parlamentosu’nca onaylanmış olan bu değişik anayasanın 2 ve 3. maddelerinde Abhazya ve Gürcistan’ın gevşek bir federatif yapılanmaya gidecekleri ön görülmüştür. Bu hukuki yapılanmaya göre ortak egemenlik alanları belirlenmiştir.

Ancak tarihler 1931’i gösterdiğinde Stalin ve Beria’nın baskıları ile bu yasal gelişmeler tamamen ortadan kaldırılarak Abhazya Gürcistan’a bağlı otonom bir yapıya zorlanmıştır. Bu yapıyı kabul etmeyen Abhazlar 1925 anayasasına bağlı olarak yönetime devam etmişler, bu yönetim tarzı da 1990’lı yıllara kadar sürekli inişli çıkışlı ve kavgalı bir süreçle devam etmiştir. Bu dönemde Abhazya için Gürcistan Cumhuriyeti’ne dahil özerk bir cumhuriyet statüsü belirgin olarak uygulanmak istenmiştir. Fakat Gürcü Yönetimi ile Özerk Abhaz Yönetimi arasındaki bağımsızlık mücadelesi bitmemiştir.

Bu süreci değerlendirirken şu noktaların altı çizilmelidir:

  • Gürcistan Devleti SSCB’ye bağımsız bir cumhuriyet olarak katılırken Abhazya’ yı coğrafya, halk ve yönetim olarak bünyesine dahil etmemiştir.
  • Abhazya’nın statüsü ve bağımsızlığı ile ilgili gelişmeleri-belgeleri Gürcistan yönetimi kabul etmiştir.
  • Abhazya’nın aleyhine statü değişiklikleri Stalin ve Beria’nın baskılarıyla Abhazya’ya dikte edilmiştir.
  • Abhazya buna rağmen teslimiyeti kabul etmeyip, bağımsızlık savaşı vermeye devam etmiştir.

Sovyetler Birliği dağılma sürecine girdiğinde, ilk bağımsız devletini kuran Gürcistan olmuştur. Esasen batılıların ortak kanısına göre Sovyetler Birliği’nin dağılmasında en büyük rolü dönemin Gürcü kökenli Rusya Dışişleri Bakanı Eduard Şevardnadze yüklenmiştir. Bu da bağımsızlığını ilan eden Gürcistan’ın zaman kaybedilmeden tanınması ve başta Birleşmiş Milletler olmak üzere Batı kurumlarınca üniter devlet şeklinde kabul edilmesi sonucunu doğurmuştur. Esasen Sovyetler Birliği’ne karşı bir politika izleyen ve Sovyetler Birliği’nin dağılmasını isteyen Batı’nın Gürcistan’ı sempati ile kucaklaması normaldi. Sonuç olarak hiçbir hukuki ve siyasi analize gerek duymadan Gürcistan’ın üniter devlet yapısı

rahatlıkla kabul edilmiştir. Gürcü Yönetimi bağımsızlığını ilan eder etmez fiili ve hukuksal olarak SSCB ile olan bütün bağlantılarını keserek 1921 anayasasına döndüğünü ilan etmiştir. Bu durum da en başta Türkiye olmak üzere bütün Batılılarca adeta yarış halinde kabul edilmiştir.  Durumun  böyle olmasına rağmen ortada halledilmeyen bazı problemler

vardı. Bu problemlerin başında da Abhazya Özerk Cumhuriyeti’nin durumu gelmekteydi. Gürcistan SSCB’den ayrılırken bünyesindeki özerk cumhuriyet statüsüne sahip Abhazya’ya hiçbir öneri getirmemişti. Yeni yapıda ne hukuksal ne de ‘de facto’ olarak Özerk Abhazya Cumhuriyeti hakkında bir bilgi yoktu. Oysa ki, Gürcistan’ın dayandığı 1921 anayasasında Abhazya’nın Gürcistan’a dahil olduğuna dair hukuki bir ibare ve madde bulunmamaktaydı. Ayrıca, Gürcistan bu anayasaya dayanarak SSCB’ye girerken Abhazya’yı kendi bünyesinin dışında bırakmıştı. İşte bu durumun sonucu Türkiye ve batılılarca araştırılmadan, incelenmeden kabul edilen üniter Gürcistan Devleti, Abhazya, Güney Osetya ve Acaristan’ı askıda bırakarak bağımsızlığını dünyaya kabul ettirme yoluna girmiştir. Buna karşı Abhazya, bu oldu bittinin kabul edilemeyeceğini, kendi statülerinin de belirlenmesi gerektiğini ileri sürerek, 1925 anayasasına döndüklerini ve egemenliklerini ilan ettiklerini kamu oyuna deklere etmek suretiyle Gürcistan’a görüşme teklifinde bulunmuştur.

Abhazya’nın kendi hukuki statüsünün belirlenmesi ile ilgili Gürcistan yönetimine yapmış olduğu görüşme ve barış tekliflerinin tamamı Gürcistan yönetimi tarafından ret edilmiştir. Bununla

yetinmeyerek 1992’de hapishanelerindeki bütün mahkumları serbest bırakıp silahlandırmak suretiyle askeri birlikleri ile birlikte 14 Ağustos 1992 de Abhazya’yı işgal operasyonunu başlatarak, Abhazya’nın görüşme tekliflerine savaşla cevap vermiştir.

Statü tartışmaları ile ilgili son olarak şu hususların tespiti gerekmektedir:

  • Gürcistan’ın bağımsızlığını ve üniterliğini ilan ederken dayanak yaptığı 1921 anayasası aslında gevşek federasyon (konfederasyona yakın) bir anayasa olduğunu ve bunun getirdiği statü ve düzenlemelerin uluslararası hukuk anlamında geçerli bir yapı meydana getirdiğini göz ardı etmiş ve görmezlikten gelmiştir.
  • Gerek bu anayasada ve gerekse Gürcistan’ın SSCB’ye katılması iradesinde Abhazya’nın toprak, nüfus ve yönetim olarak Gürcistan’a dahil olmadığını Gürcü yönetimi kabul etmiştir.
  • Federal bir anayasayla kurulmuş olan bir devletin üniter bir devlet olarak kabul edilmesi uluslararası hukuk bakımından hiç bir şekilde olanaklı değildir. Ne var ki batılıların Şevardnadze’ye duydukları sempati ve SSCB’nin dağılması sürecine sıcak bakmaları sonucu Gürcistan’ı hiçbir şekilde analize tabi tutmadan üniter devlet olarak bünyelerine alma hatası içine düşmüşlerdir.
  • Bu durumdan cesaret alan Gürcistan, Abhaz halkı ve yönetimini hiç bir fiili ve hukuki tasarrufuna ortak etmemiş, onları tamamen tecrit etmiş, ayrıca onların statüleri ile ilgili kararları kendisi tek başına ve Abhaz halkına sormadan almak gibi bir yöntemi benimseyerek hareket etmiştir.

Takdir edileceği gibi bu hareket tarzı doğru değildi ve gerçeklere tersti. Nitekim iki ülke arasındaki savaşa Gürcistan’ın yanlış ve tek taraflı hareket tarzı sebep olmuştur.

Savaş bilindiği gibi Abhazya’nın zaferi ile sona ermiştir. Kahvesini Sohum’da içebileceğini söyleyebilecek kadar iyimser ve  olaya basit bakan Şevarnadze ve yönetiminin hesaplayamadıkları faktörler vardı; Abhaz halkının soydaşları Kuzey Kafkasyalılar ve diasporadaki tüm Kuzey Kafkasyalılar maddi ve manevi destekleri ile Abhaz halkının yanında olmuşlardır. Bu destek 14 yıl önce olduğu gibi bugün savaş çıkarsa fazlasıyla yapılacaktır. Bunda kimsenin en ufak bir kuşkusu olmasın.

TARAFLARIN POLİTİK KONUMLARI

Soruna tarafsız yaklaştığımızda durumu şöyle özetlemek mümkündür: Savaşın sona ermesi ile kendi egemenliğini ve yönetimi oluşturan Abhazya ‘de facto’ olarak bağımsızlığını sürdürmektedir. Özellikle 4 Nisan 1994 tarihli dört taraflı (Abhaz-Gürcü-Rus ve AGIT) anlaşma ile Abhazya Devleti’nin uluslararası sujeliği kesinleşmiştir. Nitekim, yapılan görüşme ve anlaşmalarda Abhazya ‘de jure’ olarak kabul edilmese de ‘de facto’ olarak ve uluslararası sujeliği ile kabul edilmektedir.

Belirttiğimiz gibi Abhazya, savaş sonrası Gürcistan ile federal veya konfederal çözüm önerileri götürmüş ama kabul görmemiştir. Abhazya’nın da Gürcistan’ın iç hukuku bakımından ele alınmış bir statüyü kabul etmesi mümkün değildir. Bu durumu çok iyi değerlendiren Abhazya yönetimi kendi tezini olgunlaştırarak bağımsız bir devlet fikrini ısrarlı bir şekilde savunma pozisyonu almıştır. Bu anlamda Abhazya’da çağdaş bir demokrasi ve çağdaş bir yönetim tarzı geliştirilmiş, uluslararası gözlemcilerin nezareti ile parlamento seçimleri gerçekleştirilmiş, halkın iradesi ile belirlenen cumhurbaşkanı göreve getirilmiştir. Ayrıca Abhazya’da devletin yasama, yürütme ve yargı erki ayrıntılı ve çağdaş hukuk tekniğine uygun olarak oluşturulmuştur. Abhazya halkı ise gelinen bu noktayı psikolojik, siyasal, uluslararası hukuk açısından vazgeçilmez bir netice olarak algılamıştır.

Fiili durum böyleyken Gürcistan’ın uluslararası camiada bağımsız ve üniter bir devlet olarak kabul edilmesine karşın Abhazya, hakkı olduğu halde ‘de jure’ temsil kabiliyetinden yoksun olmasına bağlı olarak uluslararası platformlarda sesini duyuramamıştır. Bu durum Abhazya’nın  önüne aşılmazı sor engeller çıkarmıştır. Hukuki, siyasi ve uluslararası destek bakımından yalnız kalan Abhazya’nın bu durumu Gürcistan tarafından hep istismar edilmektedir.

Gelinen son noktada taraflar arasında şu problemler de çözüme kavuşturulmamıştır

  • Gerek Pankisi gerek Kodor vadisinde Gürcistan’ın eğittiği yerel ve yabancı birlikler, Abhazya Cumhuriyeti’ni sürekli tehdit eder biçimde konuşlandırılmıştır. Abhazya’nın ısrarlarına rağmen bu birlikler geri çekilmemiştir.
  • İyi niyet jesti olarak bile Abhazya’ya uygulanan ambargonun kaldırılmasına veya hafifletilmesine Gürcistan asla yanaşmamaktadır. Abhazya halkına yardım amaçlı giden ticari gemiler silah ve askeri malzeme taşımadıkları halde Gürcistan tarafından alıkonularak Poti limanına çekilip yükleri boşaltılmaktadır.
  • Bu gemilerin Türkiye tarafından Gürcistan’a askeri yardım mahiyetinde verilmiş olan hücumbotlarla kontrol edilerek Poti’ye götürülmesi de gerek Abhazya gerekse Kafkas kökenli 7 milyon Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı arasında çok ciddi kaygı ve infiale sebep olmaktadır. Zira bu gemilerin alınmasında bu 7 milyon insanın da alın teri ve vergileri vardır. Sonuçta bu hücumbotlar kardeş Abhaz halkına karşı kullanılmaktadır.
  • Abhazya’nın Gal bölgesine iki tarafça yapılan anlaşmalara dayanılarak yerleşmiş olan Gürcü kökenli Abhazya vatandaşları sürekli  Abhazya aleyhine kışkırtılmaktadır.
  • Bu bölgede, Abhazya halkına ve devletine yönelik terörist eylemler yapılmakta, oluşturulan çetelerle Abhazya üzerinde tehdit ve korkunun yerleştirilmesi amacı güdülmektedir.

Yine tarafların imzalamış oldukları 4 Nisan 1994 tarihli anlaşmaya karşın mülteci durumunda görülen Gürcü kökenli insanların Abhazya’ya dönüşleri ile ilgili Gürcistan’ın gerçeklere aykırı olumsuz tutumu nedeniyle bu konuda bir birliktelik sağlanamamaktadır.

Nitekim Gürcistan devleti yukarıda belirttiğimiz gibi uluslararası avantajlı durumunu kullanarak bu durumu Abhazya aleyhine sürekli olarak istismar ederek kullanmaktadır.

Bunların yanında bir nevi tecrit edilmiş olan Abhazya halkının Rusya Federasyonu’ndan pasaport almasını, Abhazya’nın Rusya’ya elektrik enerjisi satmasını, Rusya’nın demiryolunu Abhazya’ya uzatması vs gibi Abhazya’nın zorunluluğundan doğan bir takım problemleri de Gürcistan Devleti taraflar arasındaki sorunun çözülmemesine yardım edecek şekilde kullanmaktadır.

Bütün bunların yanında, Gürcistan yönetiminin hemen her konuda olayları tırmandırmak ve ortalığı gergin hale getirmek suretiyle, hatta Rusya Devleti ile çeşitli anlaşmazlıklar çıkartarak Abhazya üzerinde fiili bir baskı kurmaya çalışması sorunun çözümüne yardımcı olmamaktadır.  Aksine sorunun çözümünü zorlaştırmaktadır. Bunların yanında Gürcistan’ın Abhazya ve Güney Osetya ile ilgili sorunlarını kendi iç meselesi olarak algılayıp kamuoyuna gerçekleri tamamen gözardı ederek böyle sunmaya yönelmesi de problemin taraflar arasında çözümünü zorlaştırmaktadır. Gürcistan’ın Abhazya ve Güney Osetya sorununu kendi iç meselesi olarak algılamayı yansıtmak istemesine karşılık olayın gerçek mahiyeti böyle değildir ve hiç bir zaman da böyle olmayacaktır. Zira, bu gün Kafkasya’da Kafkas kökenli kardeşlerimizin tamamı kardeş Abhazya’nın ve Osetya’nın sorunları ile maddi ve manevi şekilde birinci derecede ilgilenmektedirler ve ilgilenmeye de devam edeceklerdir. Bunun yanında Kafkas kökenli olarak Türkiye vatandaşı olan 7 milyon civarındaki vatandaşımız ve diğer devletlerdeki kardeş kökenli insanlarımız bu sorunlarla bütün imkanları nispetinde maddi ve manevi olarak ilgilenmektedirler ve ilgileneceklerdir. Durum böyle olunca Gürcistan’ın algılamasının tersine Abhazya ve Osetya’nın Gürcistan ile olan sorunu gerek anavatan gerekse diasporadaki bütün Kuzey Kafkasyalıların  ortak bir sorunu haline gelmiştir. Bu nedenle sorunun Gürcistan’ın iç sorunu gibi algılanması yerine tarihi gerçeklere, evrensel hukuk ilkelerine, uluslararası hukukun temel kaynaklarına ve insan haklarına dayalı bir sorun olarak algılanması, adil bir şekilde barışçı yollarla çözülmesi zorunlu olarak karşımıza çıkmaktadır.

DEĞERLENDİRME VE SONUÇ:

  • Şu andaki durum itibariyle taraflar arasında fiili savaş bitmiştir. Ancak hukuki ve diplomatik savaş bütün gücüyle devam etmektedir.
  • Bugüne kadar yapılan barış görüşmelerinden özellikle Abhazya halkı ve devletinin istek ve ihtiyaçlarını karşılayacak şekilde bir sonuç çıkarılamamıştır.
  • Gürcistan yönetimi uluslararası konjonktürün kendisine tanıdığı avantajlara dayanarak ve bu avantajları kullanarak Abhazya ve Güney Osetya hakkındaki özverisiz ve katı tutumunu sürdürmektedir.
  • Abhazya’ya konulmuş olan ambargolar ağırlaşarak devam etmektedir. Gürcistan yönetiminin bunları kolaylaştırma ve hafifletme konusunda ciddi bir özverisi ile karşılaşılmamaktadır.
  • Abhazya halkı ve yönetimi karşılaştığı bütün zorluklara karşı hali hazırda ‘de facto’ olarak da olsa sahip olduğu pozisyonu sürdürmeye kararlıdır.

Gürcistan yönetimi başta mülteciler olmak üzere taraflar arasındaki anlaşmazlık konuları hakkında dünya kamuoyuna doğru bilgileri yansıtmamaktadır. Nitekim Gal bölgesine geri dönmüş olan Gürcü kökenli Abhaz vatandaşlarını (60.000 kişi) sürekli olarak yok saymaktadır. Mülteci sorununu en geniş çapta istismar yoluyla ayakta tutmaya çalışmakta ve buna dayanarak da ciddi miktarda yardım almaktadır. Ne var ki almış olduğu bu ciddi yardımlardan Gal bölgesindeki Abhaz kökenli Gürcülere hiçbir şekilde bu güne kadar pay ayırmamış, üstelik bu durum yardım veren kuruluşlarca görmezlikten gelinmektedir.

BUGÜN İTİBARIYLE OLAYLARI DEĞERLENDİRECEK OLURSAK:

  • Saakaşvili’nin Gürcistan Cumhurbaşkanı seçilmesi ve bir anlamda kadife devrim diye nitelendirilen olaydan itibaren Gürcistan yönetiminin Abhazya ve Güney Osetya sorunlarını algılamakta, bu sorunların çözümleri ile ilgili tedbirlerin alınmasında önemli değişiklerin de gündeme geldiği bir vakıadır.
  • Yukarıda da ifade ettiğimiz gibi çeşitli siyasi, dini ve stratejik nedenlerle Gürcistan’ın yanında yer alan Batılı Devletlerin  ve ABD’nin Saakaşvili yönetimini,  Rusya’ya, dolayısıyla Abhazya’ya ve Güney Osetya’ya karşı fiilen destekledikleri bir gerçektir. Bu desteği, askeri yardım, askeri eğitim yardımı, parasal yardım ve Gürcistan’da kurdurulmuş olan sivil toplum örgütlerini kullanmak suretiyle sağladıkları da ayrı bir gerçektir. Bu  destekler Gürcistan yönetimi’ni gerek Rusya’ya karşı, gerekse Abhazya ve Güney Osetya ile olan sorunlarını çözmesinde daha uzlaşmaz hale gelmesine ve sorunlarını askeri yollarla ve silahla çözeceği konusunda bir eğilime girmesine neden olmaktadır.
  • Nitekim, bu günlerde çeşitli Amerikan ve Rusya basınında sık sık yer alan haberlere göre Gürcistan yönetiminin savaşı fiilen bahar aylarında başlatacağı  ve sorunları silahla çözeceği konusunda haberler sık sık yayınlanmaktadır.
  • Saakaşvili yönetimi bunun ilk işaretini Acara Bölgesi’nde vermiştir. Acara  harekâtı  diğer sorunların da silahla çözümlenmek istendiğinin bir başlangıcı olarak görülebilir.
  • Özellikle ABD’nin Büyük Ortadoğu Projesi’nde ve Hazar Havzası enerji kaynakları ve enerji ulaşım yolları ile ilgili jeostratejik hedefleri nedeniyle Rus Federasyonu yönetimi ile  çeşitli görüşmelerde bulunduğunu, Abhazya ve Osetya sorununu bu görüşmelerde ciddi olarak ele alındığını tahmin etmek zor bir şey değildir. Bütün bunların sonucunda Saakaşvili’nin büyük ihtimalle Batı’dan aldığı destek,  yakın komşusu Türkiye’den ve ABD’den gördüğü askeri, askeri eğitim ve parasal destekle böyle bir savaşı göze alabilmesi ihtimalden uzak görülmemektedir.

Bu olaylara Saakaşvili’nin; eğitimini Amerika’dan almış ve ciddi boyutta ABD’nin politikası ve ABD’nin Ortadoğu ve Kafkaslara yönelik politik projeleri ile eğitilmiş olarak başa geçtiğini eklersek sorunların çözümünde askeri metotlara başvurulabileceğini rahatlıkla düşünebiliriz.

Bu olayların bütünüyle ele alınarak değerlendirilmesi sonucunda şu hususların altını önemle çizme gereğini duyuyoruz:

1. Gürcistan 1774 Kaynarca anlaşması ile Osmanlı İmparatorluğu ile Çarlık Rusyası’nın onayları ile kazandığı kısa dönem bağımsızlığından başka tarihin hiç bir döneminde bağımsız ve üniter bir devlet olmamıştır. Halkların uluslaşmaya ve ulus devletini kurmaya en fazla çaba gösterdikleri dönemlerde Gürcü halkı ve yönetimi kendi bağımsız iradesi ile Çarlık Rusyası’nın egemenliğini kayıtsız ve şartsız olarak kabul etmiştir. Bu kabul ediş de SSCB’nin dağılma sürecine girdiği tarihe kadar fasılasız ve kayıtsız olarak sürmüştür bu özellikle altı çizilmesi gereken bir tarihtir.

Abhazya halkı ve yönetimi Gürcistanla yakın tarihte kendi istek ve iradesi ile hiç bir zaman işbirliği yapmamış ve yönetim birliğini oluşturmamıştır. Yukarıda verdiğimiz bilgilerden de açıkça anlaşılacağı üzere Abhazya’nın hukuki ve siyasi statüsü baskı ile ve zor kullanılarak Gürcü kökenli Stalin ve Beria tarafından SSCB’ye katılmış olan Gürcistan’a dahil edilmek suretiyle belirlenmiştir. Aynı şekilde bir halk ve bir ulus ortada hiçbir gerekçe yokken ikiye bölünmek suretiyle yarısına Güney Osetya diğer yarısına Kuzey Osetya denilerek iki bölüme ayrılmış ve Güney Osetya da Gürcistan’a dahil edilmiştir.

Gürcistan yönetiminin bu gerçekleri gözardı etmesinin en büyü nedenleri ise batılı devletlerin bu bölgenin siyasi tarihini yeteri kadar araştırmamış olmaları, Gürcistan yönetimini kendi saflarında tutmayı pratik olarak doğru ve yararlı düşünmeleri, ABD’nin ise Gürcistan’ı kendi büyük proje ve politikalarında askeri üs olarak yararlanabileceği bir uç bölge olarak telakki etmesinden kaynaklanmaktadır.

2. Bunların yanında Gürcü yönetiminin ve Gürcü halkının psikolojik ve insan yapısıyla egoist ve bir anlamda kendilerini üstün ırk gören başka yakın komşu halklara bu nedenle emir etmeye hakları olduğuna inanan bir yapıya sahip olması da eklenebilecek bir husustur.

ÇAĞRI

Gürcistan devleti ve halkına, ABD’ye, AB’ye ve 7 milyon insan olarak yaşadığımız ve yaşamaktan da gurur duyduğumuz Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin yöneticilerine çağrıda bulunarak talep ediyoruz:

Bütün bu gerçeklere rağmen, Gürcistan yönetiminin çeşitli menfaat ve amaçlarla da olsa kayıtsız ve şartsız askeri olarak, parasal olarak ve politika olarak Abhazya ve Osetya aleyhine desteklenmesi doğru ve gerçekçi değildir. Bu desteğin kesilmesini ve destek yapılacaksa barış ve barışın sağlanması için yapılmasını talep ediyoruz. Bu desteğin sürmesi bu bölgede barışı ve huzuru getirmeyecektir, aksine daha fazla acının, daha fazla çözümsüz sorunların ve daha fazla savaşın doğmasına sebep olacaktır. Ayrıca, desteği verenlerce beklenilen menfaatler de gerçekleşmeyecek, ciddi anlamda kesintiye uğrayacak ve Kafkasya’nın istikrarını ciddi şekilde etkileyecektir.

Zira başlayacak bir savaşın uzun süreceğini, yine binlerce suçsuz insanların öleceğini, çocukların yetim ve öksüz kalacağını, bu savaş süreci içersinde tüm kardeş Kafkas halklarının şu veya bu şekilde yer alacağını, savaşın da beklenmedik şekilde tüm bölge için olumsuz gelişmeler doğuracağını özellikle vurgulamak istiyoruz.

Abhaz halkı (yani kardeşlerimizin) başkaca gidebilecekleri bir vatanları ve yerleri yoktur. Onun için ölmeleri ile bu savaşı kaybetmeleri arasında Abhazya halkı ve yönetimi için bir fark olmayacaktır. Bu nedenle bu savaşı koşullar ne olursa olsun sürdürmek zorundalar ve sürdüreceklerdir.

Kafkas -Abhazya Dayanışma Komitesi olarak Abhazya halkı ve hükümeti, Osetya halkı ve hükümeti adına, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı 7 milyon Kafkas kökenli insanımız adına ve tüm diasporada yaşayan kardeşlerimiz adına hangi nedenle ve çıkarla olursa olsun Gürcistan’a destek veren devlet kurum ve kuruluşlarından savaşın desteklenmemesini, savaş için yardım yapılmamasını, şu veya bu şekilde savaş yapmak isteyenlerin engellenmesini sorunların tarihi, hukuki ve insan hakları gerçeklerine dayalı olarak barışcı yollarla çözülmesine yardımcı olmalarını, bütün desteklerini, barış ve barış için yapmalarını önemle ve özellikle talep ediyoruz.

(09 Şubat 2006)

SAVAŞ DEĞİL BARIŞ İSTİYORUZ!

Kafkas-Abhazya Dayanışma Komitesi

Adına

Başkan

İrfan ARGUN

Gürcistan İşgal Saldırısı

Videos