Published On: Cum, Nis 27th, 2012

Kocaeli Üniversitesi Uluslar Arası Kafkasya Kongresi Sunumu

Share This
Tags

1

“Türkiye’deki Abhaz Diasporası Açısından Abhazya:
Ve Kafkas Abhaz Dayanışma Komitesi’nin Görüşleri”

Kafkasya, tarih boyunca büyük güçlerin egemenlik mücadelesine sahne olmuştur. Bölge halkları tarihin birçok döneminde savaş, sürgün ve asimilasyon ile karşı karşıya kalmıştır. Günümüzde Türkiye topraklarında Kafkasya’dan Osmanlı topraklarına sürülen yoğun bir Abhaz nüfus yaşamaktadır. Türkiye’de bulunan Abhazların sayısı anavatanları Abhazya’daki nüfustan fazladır. Bu basit tarihsel gerçek, Abhazya’nın bugün dahi içinde bulunduğu siyasi ve toplumsal durumun tarafsız bir inceleme yapılmadan, yalnızca Batı kaynaklı ve bölgeye dair alan bilgisi bulunmadan sadece literatür incelemesine dayalı çalışmalara dayandırılmasının sakıncalarını ortaya koymaktadır. Bu çerçevede Türkiye’de 1992-1993 Abhaz-Gürcü savaşı sırasında kurulan Kafkas-Abhaz Dayanışma Komitesi’nin Abhaz Diasporası’nı temsilen bölgeye dair çalışma, arşiv, deneyim ve değerlendirmelerinin, akademik alanda ihtiyaç duyulan bilgi ve perspektif eksikliğini gidereceği düşünülmektedir. Bu sunumda Kafkas Abhaz Dayanışma Komitesi adına Türkiye’deki Abhaz Diasporası açısından Abhazya perspektifi incelenecektir.

Abhazya’nın Bağımsızlığı: Tarihi Süreç
Abhazya; Batısında Rusya Fed. – Krasnodar, doğusunda Gürcistan, Kuzeyinde Rusya Fed.-Karaçay Çerkes, Güneyinde 214 km. sahil şeridinin bulunduğu bir Güney Kafkasya ülkesidir.
Abhaz halkı, Abhazya’nın otokton halkıdır. Abhazlar köklü bir devlet geleneğine sahiptir.
VIII. yüzyılda ortaya çıkan Abhaz Krallığı iki yüzyıl boyunca Karadeniz bölgesinin en güçlü devletlerinden biri olmuştur. Rusya’nın bünyesine katıldığında dahi Abhazya politik özerkliğini ve prenslik hanedanını korumuştur.

Ancak 1864 yılında Abhazya’nın özerk idare sistemi ortadan kaldırılmış ve Abhazya etnik bir felaket yaşamıştır. Kafkas savaşlarının sonunda Kafkasya’daki durumunun güçlenmesi Rusya’nın, kolonyalist politikasını artırmasına yaramıştır. Bu dönemde, halkın yarıdan fazla nüfusunu oluşturan 300 binden fazla Abhaz, bugün kalabalık ve etkin bir Abhaz diasporası oluşturdukları Türkiye’ye ve Yakın Doğu ülkelerine sürülmüştür. Boşaltılan Abhazya, başta Gürcüler olmak üzere çeşitli halklardan göçmenlerin akınına uğramış, Abhazya hızla etnik olarak karışık bir bölgeye dönüşmüş; yerli halkın iradesi kısıtlanmıştır. 1886′daki sayıma göre Abhazların oranı yüzde 85.7 idi; Gürcüler ise tüm Abhazya nüfusunun yüzde 6′sını oluşturuyorlardı. Sadece 10 yıl sonra yapılan ilk genel nüfus sayımına göre Abhazlar yüzde 55.3 inmiş, Gürcü nüfus ise yüzde 24.4 oranına ulaştırılmıştı.

Boşaltılan Abhaz topraklarına Gürcülerin yerleştirilmesi çağrısı o dönemdeki Gürcü gazetelerinin ağırlıklı konusuydu. Örneğin ünlü Gürcü toplum adamı ve yayıncı Y. Gogebaşvili, 1877’de “Tiflisski Vestnik” Gazetesi’nde yayınlanan “Abhazya’ya Kimi Yerleştirmeli?” başlıklı bir makalesinde, boşalan Abhazya’nın Rusya devleti yararına başarılı kolonizasyonu için gerekli niteliklerin sadece Gürcülerde bulunduğunu belirtiliyor ve şöyle yazıyordu:”Gürcüler, Abhazya’nın en iyi kolonizatörleri sayılarak sürülen Abhazların yerine ilk yerleştirilenler olmalıdır.”

Rus İmparatorluğu’nun çökmesine ve Sovyetler Birliği’nin kuruluşuna sebep olan Şubat Devrimi’nin haberi üzerine, 10 Mart 1917’de Abhazya’nın başkenti Suhum’da Abhazya Halk Temsilcileri toplantısı yapıldı. Toplantıda alınan bir kararla geçici hükümetin yerel organı olan “Toplum Güvenlik Komitesi” kuruldu.

Kasım 1917’de yapılan Abhazya Halk Kongresi’nde ise çok önemli belgeler olan Abhazya Halk Kongresi Deklarasyonu ve Halk Konseyi Anayasası kabul edildi. Deklarasyonda, Abhaz halkının kendi kaderini belirleyeceği ve Abhazya’nın Birleşik Dağlılar Birliği bünyesine girdiği yer alıyordu.

9 Şubat 1918 tarihinde, Abhaz Halk Konseyi ve Gürcistan Milli Konseyi arasında, Gürcistan ve Abhazya’nın karşılıklı ilişki kurması konusunda bir anlaşma imzalandı. Bu anlaşmada İNGUR VE BZIPTA NEHİRLERİ ARASINDA BİR BÜTÜN OLARAK ABHAZYA’NIN MEVCUDİYETİ TANINIYORDU. Fakat Bolşevizimle mücadele bahanesiyle Gürcistan Demokratik Cumhuriyeti silahlı güçleri 1918 Temmuzunda Abhazya’ya girerek, işgalci bir rejim kurdular. Gürcü birliklerinin komutanı, genel vali oldu. Abhazya’da kurulan bu işgal rejimi son derece acımasızdı. 1918 yılında Abhazya Halk Konseyi iki defa dağıtıldı, milletvekilleri birçok kez politik teröre maruz kaldı. Abhaz direniş hareketi bastırıldı, halkın üzerine ise Gürcü hükümetinin tenkil müfrezeleri salındı. Bununla birlikte Gürcistan’ın Abhazya’daki temsilcisi İsidor Ramişvili Mart 1919’da Üçüncü Abhazya Halk Konseyi’nin açılışında yaptığı konuşmada “Biz işgalci değiliz ve buradaki toprak bize lazım değil” demektedir.
Tek başına bu cümle bile Gürcistan’ın bugün Abhazya için ileri sürdüğü bütün tezleri çürütmeye yeterlidir.

Gürcü Menşeviklerin 1921’e kadar süren iktidarı sırasında Abhazya’da bir askeri diktatörlük kurulmuştur. 1925’te, Gürcü bir siyasi lider Shalva Eliava tarafından “Gürcistan Menşevik hükümeti iktidarda olduğu sürece Abhaz halkının hakları ihlal edilmiş ve demokratik Gürcü hükümeti tarafından Abhazya’yı bir sömürge haline getirme, onu doğrudan yönetme, o topraklara yerleşebilme amacıyla cumhuriyetin tüm varlığına el koyulmuştur” diyerek bu durum kabul edilmiştir.

Aynı dönem, Gürcü lider Eduard Shevardnadze tarafından 1978 tarihindeki Gürcistan Komünist Partisi 11. Genel Kurulu toplantısında; “Açıkça kabul edilmelidir ki, geçmişte hepimizin bildiği o dönemde, Abhaz halkına yönelik olan ve şovenist olarak nitelendirilebilen bir politika uygulanmaktaydı. Bu politika, hem Gürcü hem de Abhaz halkının çıkarlarına ters düşmüştür” ifadesiyle açıklanmıştır. E. Şhevardnadze tarafından da ifade edildiği gibi o yıllarda ülkede son haddine varan bir şovenizm politikası uygulandı

Mart 1921’de Sovyet egemenliğinin kurulması Abhazlar tarafından Gürcü işgalcilerden kurtuluş ve devlet yapısının yeniden kurulması olarak algılandı. Gerçekten ilk önce Bolşevikler Abhazya’ya “Egemen Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti” ilanının gerçekleştiği seçim özgürlüğünü sağladılar. Abhazya’nın bağımsız cumhuriyet statüsü, Gürcistan Yönetimi tarafından yayınlanmış olan bir deklerasyonla Mayıs 1921’de kabul edildi. Ancak Abhazya, kendisi de bir Gürcü olan Stalin’in ağır baskısı altında Gürcistan ile Şubat 1922’de onaylanan bir anlaşma imzalamak zorunda bırakıldı. İki Cumhuriyet arasındaki federatif ilişkiler, o dönemde Abhazya ile Gürcistan arasındaki devlet ilişkisi özelliği sadece imzalanan anlaşmada değil, “1925 Abhazya SSC anayasasında ve Gürcistan’ın federatif esaslar üzerine kurulmuş bir devlet olduğunu belirten 1927 Gürcistan SSC anayasasında da yer almıştır.”

Ancak Gürcistan yönetimi 1931’de Abhazya SSC’yi, yine Stalin’in kararıyla özerk cumhuriyete dönüştürmeyi ve Gürcistan SSC bünyesine katmayı başardı. Ama Abhaz halkı cumhuriyetleri üzerindeki bu oldubittiyi kabullenmedi. Abhazya’nın statüsünün Gürcistan bünyesinde Özerk Cumhuriyet’e indirilmesi, kararın alınmasından tam bir hafta sonra Abhazların günler süren gösterilerine neden oldu. Bu, Abhaz halkının Sovyet koşullarında haklarının korunması için yaptığı ilk kitlesel gösteriydi. Bununla birlikte, Abhazya’nın statüsünün değiştirilmesinden sonra bile Gürcistan ile Abhazya arasındaki ilişkiler hukuki açıdan devletlerarası ve federatif karakter taşıyordu. Ne var ki Abhazya halkı ve yönetimi ne zaman anayasal bir hakkını kullanmak istese karşısında Gürcistan yönetimini buluyordu. İki halk ve iki yönetim arasındaki bu mücadele

1990’lara kadar devam etmiştir.
1936 yılından itibaren Abhazya’da yoğun bir Gürcüleştirme politikası uygulandı. Okullardaki öğretim Abhazca’dan Gürcüce’ye çevrildi, eski Abhazca yer adları Gürcüce adlarla değiştirildi.
Bu amaca uygun olarak nüfusun etnodemografik yapısını bozmaya yönelik asimileci yerleştirme politikaları uygulandı. 1937-1953 Döneminde Gürcistan’ın iç bölgelerinden Abhazya’ya onbinlerce Gürcü yerleştirildi; bunun sonucunda Gürcülerin Abhazya nüfusu içindeki oranları da arttı.

Gürcüleştirme politikasına dayanak olarak Gürcü tarihçileri yeni bir tarih yazıyor ve hiçbir bilimsel dayanağı olmayan “Abhazya’nın Gürcistan’ın ezeli toprağı, Abhazların da Gürcülerin etnik alt kollarından biri olduğu” teorisini ortaya atıyordu. Ancak Abhazya’nın asıl trajedisi şunda yatmaktadır: “Cumhuriyet” denilen özerk devlet yapısı formal karakteri yüzünden Tiflis’teki iktidarını kasıtlarından dolayı ulusal-politik çıkarlarını koruyamadı ve gerçek haklarına sahip olamadı. Mevcut duruma karşı gelişen protestolar 1950’li yılların sonunda Tiflis’teki iktidara karşı vatansever Abhaz aydınlarının önderlik ettiği güçlü bir muhalefet hareketine dönüştü. Abhazya’nın Gürcistan’ın bünyesinden çıkması talebiyle yıllarca kitlesel mitingler yapıldı. Abhaz-Gürcü ilişkilerinde bundan sonraki aşama ulusal sorundan kaynaklanan 1989’daki çatışmalardı. Özetle Abhazya ve Gürcistan arasındaki ilişkiler uzun yıllardır gergindi.

SSCB’nin yaklaşan çöküşü ve Gürcistan’ın toplumsal-politik yaşamında şovenist ve üniter eğilimlerin artması Abhazlar için Abhazya’nın devlet egemenliğinin anayasal-hukuksal garantisi problemini güncel hale getirdi. Gürcistan’da 1990 Ekim’de Zviad Gamsakhurdia’nın iktidara gelmesiyle, Tiflis’in Abhazya’ya karşı tutumu daha da sertleşti. Gürcistan Parlamentosu tek taraflı olarak, Abhazya ve Gürcistan ilişkisinin uluslar arası özelliğini görmezden gelen kararlar almaya başladı. Abhazya iktidar organlarının yetkileri tamamen kısıtlandı ve iş Abhazya’nın devlet yapısını ortadan kaldırmaya kadar geldi.
Aynı dönemde Gürcistan’da Şubat 1921’den beri var olan bütün devlet yapıları gibi Sovyet Gürcistan’ı ile imzalanan anlaşmalar da hükümsüz ilan edildi. Abhazya Yüksek Sovyeti Gürcistan Parlamentosu’nun tek yönlü olarak ve Abhaz halkının, Abhazya yüksek iktidar organları temsilcilerinin görüşünü hesaba katmadan aldığı bu kararlara kayıtsız kalamadı. Abhazya’nın devlet yapısını korumak amacıyla Abhazya Yüksek Sovyeti 1990′da iki karar kabul etti.

Abhazya’nın devlet yapısının yasal biçimi olarak, Abhazya halkının özgür iradesiyle kurulan ve 1921’de ilan edilen fakat Abhaz ulusunun iradesine rağmen 1931’de Gürcistan bünyesinde özerk cumhuriyete dönüştürülen “Egemen Abhazya Sovyet Cumhuriyeti” kabul edildi.

Gürcistan parlamentosunun kararlarını politik ve hukuki yönden değerlendiren Abhazya yüksek iktidar organı şu sonuca vardı: Gürcistan Yüksek Sovyeti’nin mevcut iktidar organlarını ve onlar tarafından imzalanan anlaşmaları yasadışı ve geçersiz sayan kararlarından “Gürcistan ile Abhazya arasında önceki devlet organlarınca imzalanan anlaşmaların da yasadışı ve geçersiz sayıldığı, Abhazya’nın Gürcistan bünyesine girmesinin de hukuki zeminini yitirdiği sonucu çıkmaktadır.”

Silahlı darbe sonucu Tiflis’te iktidara gelen askeri konsey, Şubat 1992’de “1978 tarihli Gürcistan anayasasının feshedilmesi” ve Abhazya ile devlet-hukuk ilişkileri öğelerinin yer almadığı “1921 tarihli Gürcistan Demokratik Cumhuriyeti anayasasına geçilmesi” kararı aldı. Hukuki açıdan Abhazya’nın devlet-hukuk ilişkileri içinde bulunduğu Gürcistan’ın böyle bir karar almasından sonra Abhazya ile düzenlenmiş hiçbir hukuki ilişkisi olmayan yeni bir devlet, Gürcistan Demokratik Cumhuriyeti kurulmuş oldu. Cumhuriyetler arasındaki hukuki çözümsüzlükleri ortadan kaldırmak ve Abhazya’nın Gürcistan ile devletlerarası ilişkilerini yeniden kurmak amacıyla Abhazya Cumhuriyeti Yüksek Sovyeti, Abhazya halkının iradesini yansıtan ve ulusların kendi kaderini belirleme hakkını yaşama geçiren “Abhazya topraklarında 1925 Abhazya Anayasasını geçerli sayan” bir karar aldı. Bu anayasaya göre, “Abhazya Cumhuriyeti, topraklarında devlet egemenliğini kendi iradesiyle ve başka hiçbir iktidara bağlı olmaksızın gerçekleştiren egemen bir devlettir.”
Abhazya’nın Bağımsızlığı: Hukuki Temeller

Anayasanın bu hükmüne ve uluslararası hukuk normlarına uygun olarak Abhazya toprakları sadece tek bir devletin, Abhazya Cumhuriyeti’nin tam ve münhasır egemenliğinde bulunmaktadır ve diğer bir devletin yasaları ve egemenliği geçersizdir. Abhazya’nın kendi toprakları üzerinde egemenlik ilkesi; yürürlüğe konan Abhazya ÖSSC anayasasının 65. maddesinde, Gürcistan SSC anayasasının 81. maddesinde, SSCB anayasasının 84. maddesinin ve kendi imzası olmadan özerk cumhuriyetlerin sınırlarının değiştirilemeyeceğini söyleyen SSCB’nin “SSCB ve federasyonları arasında yetkilerin belirlenmesi” hakkındaki yasasının 3. maddesinde tespit edilmiştir. Yukarıda ortaya konanlara bağlı olarak Gürcistan’ın iddialarının devletin toprak bütünlüğü, sınırların dokunulmazlığı gibi genel ilkelere dayanması iflas etmiştir. Çünkü tarih boyunca Gürcistan ve Abhazya’nın belirlenmiş kendi toprakları ve sınırları olmuştur. Gürcistan’ın ve bütün eski SSCB’nin sınırlarından bahsederken, bu cumhuriyetlerin BM’ye kabul edilmeleri olgusunu, sınırların ve toprakların uluslararası hukuk tarafından onaylanması anlamına gelen bir argüman olarak değerlendirmek mümkün değildir. Çünkü SSCB dağıldığında ulusal-devlet yapılarının toprakları ve sınırları uluslar arası hukuksal değil, idari ve iç politik bir karakter taşıyordu. Uluslar arası hukuka göre tanınmış olan eski SSCB’nin dış sınırlarıydı.

3 Nisan 1991’de Sovyetler Birliği’nin Yüksek Sovyet’i, “Birlik Cumhuriyetleri’nin Sovyetler Birliğinden Ayrılmaları Sorunu ve Usulü Hakkında Kanunu” kabul etmiştir. Bu kanun, eğer birlik cumhuriyetleri Sovyetler Birliği’nden ayrılacaksa, özerk cumhuriyetlere Sovyetler birliğinde kalıp kalmamaya veya kendi hukuki statülerini tayin etmeye karar verme yetkisi tanımıştı. Daha sonra, 17 Mart 1991’de Sovyetler Birliği’nin devamına ilişkin bir referandum gerçekleştirildi, Abhazya bu referanduma katıldı ve nüfusun çoğunluğu Sovyetler Birliği’nin muhafazası yönünde oy kullandı.. Bağımsız bir devlet kurma isteğini beyan etmiş olan Gürcistan’ın bu referanduma katılmadığı ve 31 Mart 1991 de Gürcistan’da Gürcistan devletinin bağımsızlığının muhafazası konusunda bir referandum düzenlendiği ve Abhazya’nın da aynı şekilde bu referanduma katılmadığı belirtilmelidir. O andan sonra birbirinden bağımsız iki devlet ortaya çıkmıştır:

Bağımsızlığını ve SSCB’den ayrıldığını ilan eden Gürcistan ve Sovyetler Birliği’nin bir parçası olarak kalan Abhazya. Abhazya halkı, bundan sekiz yıl sonra bir referandum daha yaptı ve halk, %97,7 oranında bağımsızlıktan yana oy kullandı.
Ancak ilk referandum gibi ikincisi de uluslar arası toplum tarafından yok sayıldı.

1991’de yasal hakkını kullanarak SSCB’de kalma kararı alan Abhazlar görmezden gelinirken Gürcistan Cumhuriyeti alelacele BM’ye kabul edildi. Yöneticileri silahlı darbeyle gelen bir devleti dünya topluluğuna kabul etmesi BM’nin kendisinin uluslararası hukuk normlarına saygısızlık etmesidir.
Uluslar arası topluluğun Şevardnadze’ye olan bağlılığı nedeniyle Gürcistan zamansız tanınmış ve bu tanınma Gürcülere istediklerini yapabilecekleri izlenimi vermiştir.
1992’de Gürcistan bir kez daha Abhazya’ya askeri harekâtta bulunmuş ancak savaş Abhazya’nın zaferiyle sonuçlanmıştır.
Bütün bu denemelerden ortaya çıkan şudur ki Gürcistan’ın askeri yöntemlerle amacına ulaşması imkânsızdır. AB ve ABD’nin bugüne kadar ki politikaları ve bununla bağlantılı olarak Gürcistan’ın bütün askeri harekâtları sadece Rusya’ya bir fayda sağlamıştır. Bu harekâtlar Gürcistan’ı güçsüzleştirdiği gibi Batı ile Rusya arasında bir uzaklığa neden olmaktadır. Stratejinin yanlışlığını açıkça gösteren bu sonuçlara rağmen Gürcü politikacıları hiçbir politika değişikliğine gitmemekte, hala ayrılıkçılıktan, toprak bütünlüğünden bahsetmekte; gerçekliği görememektedirler.

Sonuç: Yeni bir Yaklaşım ve Öneriler
Gerçekliğe uygun, yeni bir döneme geçebilmek için öncelikle uluslar arası toplumun kendisine de zarar veren şimdiye kadarki yanlı tutumundan vazgeçmesi, objektif bir tutumu benimsemesi gerekir. Kosova’nın bağımsızlığını tanıyan Batılı ülkeler aynı hakkı, çok daha fazla bağımsızlık şartlarını taşıyan Abhazya’ya da tanımalıdır. Batı’nın, Kafkasların İsrail’ini kurgulamak adına, Gürcistan’ın olmayan ”toprak bütünlüğü”nü yaratamayacağı artık anlaşılmıştır. Bölge halklarının kendi kaderlerini tayin haklarını görmezden gelen kararların uygulanabilme ihtimali olmadığı gibi böyle kararlar bölgenin istikrarını da bozar ki bu durumdan en çok etkilenecek ülkelerden biri Türkiye’dir. Türkiye açısından bölgenin önemi sadece ekonomik çıkarlardan ya da jeopolitik öneminden değildir. Türkiye’nin bütün ülkelerden farklı olarak bölgeyle tarihi ilişkileri ve akrabalık bağları vardır ve ayrıca, barındırdığı Abhaz nüfus nedeniyle bölgede öncü adımı atmak için güçlü bir argümana sahiptir. Ancak bu durum, Türkiye’ye sorumluluklar da yüklemektedir. Abhazya’nın bağımsızlığının Türkiye, AB ve ABD tarafından tanınmaması bu ülkelere bölgede hiçbir çıkar sağlamamış aksine onların bu tavrı Rusya Federasyonu’na güç sağlamıştır. Abhazya’yı tanımakta geç kalan uluslar arası toplum, artık hızla bir değişikliğe gitmek zorundadır.

Orantısız bir güçle saldırıya uğrayan ve savaşın travması geçmeden katı bir ambargoyla karşılaşan ancak bugün turist akınına uğrayan, tarım ürünleri ihraç eden, bütün kurumları oluşmuş, Sovyetlerden dağılan ülkeler içinde tüm gözlemcilerin söylediği üzere en demokratik seçimleri yapan, stratejik limanlara sahip olan ve Orta Asya’yı Karadeniz’e bağlayacak stratejik bir yola sahip olacak olan Abhazya, uluslar arası toplum için Gürcistan’ın hayallerine bırakılamayacak ya da Gürcü siyasetçilerin iç politika malzemesi yapılamayacak öneme sahiptir. Son yıllarda bu doğrultuda düşünenlerinin arttığını da saptamak gerekir. Dieter Boden, Almanya’nın Dış Politika Konseyi’nin Rusya ve Avrasya uzmanı Aleksandr Rahr hatta Gürcü siyaset bilimcisi Mamuka Areşidze ve Areşidze’nin “Gürcistan Abhazya’yı tanımalı” önerisini değerlendirerek “mantıklı” bulduğunu, “Abhazya’nın artık asla Gürcistan’ın sıradan bir bölgesi olmayacağını” belirten Şevardnadze Abhazya’nın tanınmasının Gürcistan’ın da çıkarına olacağını fark edenlerden bazılarıdır. Batı, Kafkasların İsrail’i olarak görmek istediği Gürcistan’ın olmayan “toprak Bütünlüğü”nü ileri sürerek Abhazya’nın bağımsızlığını görmezden gelmeyi sürdüremeyecektir. Ancak zaman kaybedilmektedir. Kaybedilen bunca zamana ve Abhazya’nın bağımsızlığını tanıyan ülkelerin artacağının anlaşılmasına rağmen hala BM Güvenlik Konseyi, taraflardan birinin Abhazya olduğunu kabul etmemiş ve Abhazya Temsilcisi ile görüşmemiştir. Uluslar arası kuruluşların hantallığı, onları vesayetleri altında tutan ülkelerin öngörüsüzlüğü Türkiye’nin sorumluluklarını yerine getirmesine ve çıkarlarını korumasına engel olmamalıdır. Gelinen noktada Abhazya’nın bağımsızlığını başka ülkelerin de tanıyacağı kuşkusuzdur ancak artık sorun, tanımanın zamanıdır. Bölgesel ve küresel güçlerin benzer veya farklı araçlarla bölge üzerinde etkinlik kurma çabaları dikkat çekmektedir. Tanımada hızlı davranan ülkeler, bölgesel etkinlikte de avantaj sağlayacaktır. Türkiye, geleneksel yaklaşımların dışında geliştirdiği dış politika açılımını Kafkasya’da da göstermeli, taraf olmayan bir rol oynamalı ve vatandaşı olan Abhaz nüfus üzerinden sahip olduğu avantajları uluslar arası toplumun çifte standartlı politikaları ile heba etmemeli, bölgede etkinlik kurma fırsatını kaçırmamalıdır.

Saygılarımızla.
Kafkas-Abhazya Dayanışma Komitesi
Adına
Zeynep Seda TANTEKİN 26-27 Nisan 2012 KOCAELİ

Gürcistan İşgal Saldırısı

Videos